
Doç.Dr. Cabbar IŞANKULU
Anlaşıldığı gibi Altaylarda da demir mukaddestir. Türkler kayayı eritip, yeni dünyalara yol açarlar ve çeşitli yerlere doğru giderek, tıpkı Ergenekon gibi cennet yurtlar aramaya koyulurlar. “Demirci” lâkabı, Türklere işte bu efsaneden kalmış olabilir. Kaynakların ve yadigârların gösterdiği cennet gibi mekân Altay'da dağlar arasında bulunmuştur. Destanda bu ahali mert, marifetli, hüner sahibi, varlıklı ve cesurdur. Yurtları ise müreffehtir. Destanda, düşmandan gizlenerek tılsımlı yurda gidip, orada kalma konusundaki anlayışın kökleri çok eskiye dayanmaktadır. Türklerin kozmogonik görüşlerine göre insanlar, Tanrılara dağlar üstünde rastlamış ve onlara tapmışlardır. Tanrıya gökyüzüne, dağlara ve tepelerin üstüne çıkılarak ulaşılır diye inanıyorlardı. Eski Yunan kaynaklarında da doğuda; mutlu, güzel, müreffeh Giperlera halkının yaşadığı hakkında kayıtlara rastlanır (Kaşgarlı, 1991). Milâttan önce VII. yüzyılda doğuya seyahat eden Yunan Aristey'in hatıralarında da bunun gibi bilgilere rastlanır (Änoxin). Aristey, bu seyahatini destan olarak anlatmıştır. Bu destan, Türklerin yurdu hakkındaki en eski yazma kaynaklardan biridir.
Aristey, “Arimaspeya” destanındaki Arimasplar için "Onlar, sıradan insanlar değil, ilâhî güç ve kuvvete sahip halktırlar." der. Destanda bu halk, demirciliği, büyücülüğü, aleve hâkim olmayı bilir. Yurtları cennet gibidir ve insanları tek gözlüdür. Kaynaklarda tek gözlüler hakkındaki mitlerin tarihî esasa dayandığı yazılmıştır (Sülåymånovä, 1991). Özellikle Türk kavimleri, başlarına demirden miğfer giymişlerdir. Bunu yanlış yorumlayan Yunanlılara Arimasplar, bir gözlü devler şeklinde tecessüm etmişti. Umumî olarak Aristey'in doğu hakkındaki destanı, Yunan edebiyatına büyük bir ölçüde nüfuz etmiştir. Orada Arimaspların sihirli güce sahip olduklarından bahseder. Cennet gibi yurt hakkındaki bu kaynak, demirciliğin ve medeniyetin vatanının Orta Asya ve Altay etrafındaki yerler olduğunu belgelemektedir. Kuzeyde bulunan "cennet gibi yurt" hakkındaki rivayetlere Çin kaynaklarında da rastlanır. Eski Çin mitlerinde; "kuzeybatıda çok zengin, müreffeh ve güçlü İmu memleketi vardır" denir. İmu, tıpkı Aristey'in tasvir ettiği gibi tek gözlüler memleketidir.
Bunun dışında Hint mitlerinde de kuzeydeki tek gözlü insanlar hakkında bilgiler vardır. Demek ki tek gözlü insanların memleketi gerçektir. Buradaki halk demirden miğfer giydikleri için böyle tasvir edilmişlerdir. Bahsedilen bu halk Baktriya ve Hindistan'ın kuzeyinde, Çin'in kuzeybatısında, Yunanistan'da ve Uzakdoğu'da yaşamıştır. Haritaya bakarsak bunun Orta Asya, Sibirya ve Altay ülkeleri olduklarını görürüz. "Cennet gibi yurdun" aynen bu sınırda olduğuna Yunan, Çin ve Hint kaynakları şahitlik eder. Bunun dışında, dağ arasındaki tılsımlı yurt anlayışı Özbek sözlü edebiyatında da muhafaza edilmiştir. Özellikle, Malike-i Ayar (Ayar, “kurmay” demektir.) destanı tılsımlı ve güçlü Türkistan hakkındadır. Avaz, Malike-i Ayar'ı (kurmayı) bu memleketten kaçırarak gelir.4 Türkistan'da destan kahramanları altından, metalden arslan yaparlar. Bu bölüm, Türklerin demircilikle eskiden beri uğraştığını teyit eder. Sibirya Türklerinin etnografisini araştıran V. Radlof’un yazdığına göre, Altay ve Sayan dağları altın ve bakır yönünden zengindir. Buna göre söyleyebiliriz ki; bu yerin eski ahalisi bakır ve altın gibi çeşitli metalleri kendileri kazarak çıkarmış, bunlardan çeşitli eşyalar yapmışlardır (Pyankov, 1978). Radloff, Altayların 180 türde bronz eşyanın yanında, küpe, yüzük, boncuk yaptıklarını da söyler. Keza Altayların eski mezarlarında da metal, altın, bakır, gümüş, bronz eşyaları bulunmuştur. Milâttan önce 3000 yılının başıyla ilgili kazıda Malike Şubad’ın mezarında çok ince ve sanatkârane işlenen mücevherler ve metal eşyalar bulunmuştur (Arxialogiçeskix, 1961). ( http://onturk.wordpress.com/2011/05/19/sumer-kralicesi-subat/ )Altaylar ve Sümerlerin gümüş bir masa üstünde, mezara demir eşyalar koyma âdetleri aynıdır. Bazı âlimler bu benzerliğe dayanarak, eskiden bu halkların dininin aynı olduğu fikrindedirler. Rus âlimi I. Ragozine, çok içtenlikle elindeki Sümer ve Türk kaynaklarına dayanarak şöyle der: Bunlar topraktan yararlanmayı, madenciliği, demiri işlemeyi bu yere getirdiler. Ayrıca onlar bataklık yerleri kurutup kanallar kazarak buraları verimli hâle getirdiler. Taşlardan ve tuğladan
evler yaptılar. Bu tip evleri ilk yapanlar Sümerlerdir. Akad yani “dağ”, “kaya” kelimeleri bile bu halkın dağlı yurtlardan geldiğini belirtmektedir. Asıl vatanları olan Dicle ve Fırat ırmaklarının kuzeydoğusunda yerleşerek, kendilerini Elâm diye adlandırmalarına rağmen onların esasen eski Türk kavmine mensup oldukları gerçeğe daha yakındır. Sibirya'daki Altay (dolayısıyla Ural) sıradağlarının eskiden demir madeni/ocağı olduğu bilinir. Bu ülkede Turan kavimlerinin yaşadığı, sonra güneye ve kuzeye doğru dağıldıkları, ayrıca onların bir kısmının orada da göçebe hayat sürdürdükleri dikkate alınırsa, Sümer ve Akadların ilk önce bu ülkede yaşadıklarını anlamak da kolay olur. Ural-Altay halklarının sözlü kaynakları ve yadigârları da bunu teyit eder.
alinti : Prof. Dr. Kazım Mirşan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder